Ülkemizde depolamak ve arıtmak yerine doğrudan çöp ve kanalizasyonlara gönderdiğimiz yağlar aslında çeşitli sabun üretimleri ve araçlarımızda yakıt olarak da bilinen biyodizel üretiminde kullanılmaktadır.
Geri dönüşüme teslim edilmeden doğaya direkt olarak gönderilen atık yağlar, kanalizasyon sisteminin ve atık su arıtma tesislerinin bakım, onarım ve işletim maliyetini arttırır, böcek ve koku problemlerine neden olur. Böylece gelecek nesillerimiz, Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre on yıl sonunda su sıkıntına mahkum bırakılmakta, denizlerimiz kirlenmekte, su altında bir tabakada hapsolmuş hayvanlar mutasyona uğramakta ve ölmekte kısacası tabiat ana tahrip edilmektedir.
Medeniyetimiz asırlardan beri elde ettiği birikimlerle bir hediye niteliğinde olan Anadolu mutfağına ev sahipliği yapmaktadır. Bu güzel mutfağı sadece evlerimize değil, otel, restoran ya da kurumsal hazır yemek firmaları ile günlük hayata adapte ediyoruz. Kaliteli ham maddenin yanı sıra yemeğe lezzet katmak için kullandığımız yağlar da bu süreçte büyük önem teşkil ediyor. Peki bu yolculuğun sonunda doğadan aldığımız yağlar, doğaya tekrar aynı şekilde geri mi dönüyor, yoksa doğayı tehdit eden unsurlar olarak biz de başrolde miyiz?
Yemeklerimizin vazgeçilmezi olan yağlar besin içeriği, sağladığı vitaminler, yemeklerimizi koruyucu etkisi gibi birçok özelliğe sahiptir. Bunun yanı sıra vücudumuz için de 1 gramından 9 kalori elde ettiğimiz güçlü bir enerji kaynağıdır. Ancak bu özel güç, zaman zaman tabiatı tehdit eden bir unsur haline gelmektedir. Oteller, lokanta, fast food, hazır yemek üretimi yapan işletmeler gibi üretimin sürekli olduğu alanlar gerek bilgisizlik, gerek maliyeti düşürmek için bu doğa katliamına kayıtsız kalmaktadır. Kar elde etmek için yasa dışı toplama işi yapılarak ya da atık yağlar yağ sanayine geri döndürülerek insan sağlığıyla da oynanmaktadır. Lavaboya dökülüp, çöpe atılan yağlar çöplerin yanmasına sebep olmakta, aynı zamanda bir litre atık bitkisel yağ, bir milyon litre suyun kirlenmesine yol açmaktadır. Yani sularımızın yüzde 25’lik kısmının duyarsızlık sonucu kirletilmesine neden olunmaktadır Bu oran azımsanmayacak bir boyuttadır. Kullanılmış yağların lavaboya dökülmesi, dren sistemine yapışarak kanalizasyon borusu içindeki atıkların boru cidarına tutunmasına, zamanla borunun daralmasına ve kanalizasyon sisteminin kullanılmaz hale gelmesine sebep olmaktadır. Tıkanan borular evlerde ve caddelerde kanalizasyon taşkınlarına neden olarak çevre ve insan sağlığını tehdit etmektedir. Geri dönüşüme teslim edilmeden doğaya direkt olarak gönderilen atık yağlar, kanalizasyon sisteminin ve atık su arıtma tesislerinin bakım, onarım ve işletim maliyetini arttırır, böcek ve koku problemlerine neden olur. Böylece gelecek nesillerimiz, Birleşmiş Milletler’in öngörüsüne göre on yıl sonunda su sıkıntına mahkum bırakılmakta, denizlerimiz kirlenmekte, su altında bir tabakada hapsolmuş hayvanlar mutasyona uğramakta ve ölmekte kısacası tabiat ana tahrip edilmektedir. Gerek yemek sektöründe var olan bizim gibi firmalar ve diğer kuruluşlar bağlı oldukları belediyelerle, muhtarlıklarla, resmi olarak toplama lisansına sahip kuruluşlarla görüşerek ve atık yağlarını toplayarak bu katliama ortak olmamayı tercih etmek zorundadır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre rakamlar bazında baktığımızda Türkiye’de yılda 1 milyon 700 bin ton bitkisel yağ kullanılmakta, kullanım sonucu beklenen atık yağ yaklaşık 300 bin ton civarında diye düşünülmektedir. Fakat 2005 yılında bin 858 tonu, 2008 yılında 6 bin 300 tonu geçmeyen bir atık toplanmıştır. Resmi rakamlar ışığında elde ettiğimiz sonuç ise yağ toplama konusunda oldukça yetersiz bir durumda olduğumuzu gözler önüne sermektedir.
Atık yağ olarak nitelendirdiğimiz bu kirlilik toplandığında ise aslında atıkların yeni bir ürüne döndüğünü görüyoruz. Globalleşen dünyada her madde bir başka ürün için ham madde olmaktadır. Ülkemizde depolamak ve arıtmak yerine doğrudan çöp ve kanalizasyonlara gönderdiğimiz yağlar aslında çeşitli sabun üretimleri ve araçlarımızda yakıt olarak da bilinen biyodizel üretiminde kullanılmaktadır. Toplanan bitkisel atık yağlar geri dönüşümle biyoenerji kaynağı haline geliyor. Böylece yenilenebilir enerji elde ediliyor. Biyodizel üretimi sayesinde ozon tabakasına verilen zarar oranı düşürülmektedir. Yurt dışında ise bitkisel atıklar yakılıp elektrik enerjisine dönüştürülerek çağımızın ihtiyacı olan yeni kaynaklar sağlanmaktadır. Bizde de bu tip sonuçlar için bir siyasi irade oluşturulması gerekmektedir. ABD, Fransa, Almanya, Belçika gibi ülkelerde geri dönüşüm konusunda çok ciddi teşvikler, vergi indirimleri ve muafiyetleri var. Fakat bizim ülkemizde tam tersi üzerine vergi koyuluyor. Gelişmiş ülkelerde var olan bu durumun bizim ülkemizde de gerçekleşmesini diliyorum. Bu güzel örnekler ışığında yürüyüp doğayla barışmalı ve ona katkı sağlamayı bir vatanseverlik borcu olarak görüp ilke haline getirmeliyiz. Çünkü toprağa düşen bir ayçiçeğinin, mutfağımıza ulaşma serüveninin ne zor ve meşakkatli bir yolculuk olduğu unutulmamalıdır.
Sadık Çelik
Keyveni Kurumsal Hazır Yemek
Yönetim Kurulu Başkanı